Blogumdaki kaynak belirtilmemiş tüm yazılar Emre Güney'e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Güçlü bilgisayarın mı var? Dururken kripto para kazansın. Hemen bir madencilik hesabı aç!

Bir Gezi Yazısı | Memiş Amca

By | Leave a Comment

Memiş Amca


 Fotoğraf: Emre Güney
Fotoğraf: Emre Güney
Nusret Yakışıklı önderliğindeki Patika Doğa'nın 20 kişilik grubu olarak 15 km.lik yürüyüşün son durağı olan Döşemealtı'na bağlı Akkoç Köyü'ne varmıştık. Yürüyüşteki son durağımız olan bu köy civarın en yüksek bölgesi olduğundan serin bir rüzgar bizi karşılamış, son bir saattir yürüdüğümüz tahıl ekili çanak gibi bir ovayı gözlerimizin önüne sermişti. Şoförümüz Nurullah Bey'in bir yakınının bu köyde bize çay ikram edeceğini biliyorduk. Arkada kalanlara evin yolunu bu köyün çocukları Dilara ve Sefa gösterdi.

Fotoğraf: Nusret Yakışıklı
Odun ateşi semaver coşkuyla fokurduyor, iki koca demliğin hakkından geliyordu. Muntazamca yığılmış odunlardan muhteşem manzaraya karşı alçak bir duvar örülmüş, ardından dört bir yanı dağlarla çevrili dümdüz bir ova kırmızı toprak boş arazilerle, tahıl ekili yeşil tarlaların çekişmesini gözler önüne seriyordu. Biz konukların yorgunluğunu almak için evden çıkan sandalyeler bu manzaraya karşı dizilmiş, en uca da semaver konmuştu. Memiş Amca'nın evinin önüydü burası.

Çaylarımızı alıp etrafa yenice yerleşmiştik ki üzeri bazlama ekmekler, zeytinler, petek bal ve keçi sütünden peynirlerle dolu bir sini önümüze geldi. Bu hiç beklemediğimiz sürpriz sadece yorgunluğumuzu almakla kalmadı, bize tam da bu yörede en doğal haliyle yetişen en temel birkaç sofralığı da tatme şansı verdi. Peynir ve ekmekler Memiş Amca'ların kendi üretimi, zeytin ve zeytinyağı kendi ürünü, bal bu köyün balıydı. Hepimizin yüzündeki mutluluğu görerek gözlerinin içi daha da gülerken gururla söylüyordu Memiş Amca.



Fotoğraf: Nusret Yakışıklı
Fotoğraf: Nusret Yakışıklı
Hiçbirimizi daha önce tanımıyordu. Kimiz, ne yaparız bilmiyordu. Bizler beton bloklar arasında yaşayan, hijeynik makinalarda elde değmeden üretilip paketlenen yüzde yüz doğal ürünlerle (!) beslenen şehirlilerdik. Yabancılara selam vermekten bile korkar olmuş biz şehirliler, şimdi geçmişimize gitmiş, kökümüze ve özümüze dönmüş, en yüksek insanî doyumu, paylaşmayı ve gönülden vermeyi bu semaverin başında yeniden hatırlamıştık. Memiş Amca hiç oturmadı. Ayakta bir yandan bizi izliyor, bir yandan ikram ettikleri ürünlerin kaynağını ve doğallığını anlatıyordu; ama satmak için değil. Memiş Amca çevresinde toplanıp soru soran bizlere bu köyün ve eskilerin hikayelerini anlatırken, gençlerin artık bunları merak etmediğinden, köy, çiftçilik ve hayvancılık kültürünü aktaracak bir yeni neslin kalmadığından yakınıyordu. İtalyanların bu bölgeye hakim olduğu zamanlardan kalma değirmen hikayelerini biliyordu. Şahinlerin tavuklarını nasıl aldığını, milli parktan salınan kurtların hayvanlarının başına nasıl dert açtığını anlattı. Yazın bile buraları terk etmezlermiş. Yine gelin dedi amca. Yeter ki gelince haber verin dedi. Yoksa beni evde bulamazsınız. Şu dağın yanındaki bahçeye, ya da öbür dağın berisindeki zeytinliğe gider gelirlermiş ama yaz kış buradaymışlar.

Fotoğraf: Nusret Yakışıklı

Memiş Amca fotoğraf çektirmek istemedi. Canlı ve sağlıklıydı. Cildi gergin ve parlaktı. Sadece gözlerinde belli belirsiz bir hüzün, bir acı vardı sanki. Sebebini ancak köyden ayrılınca öğrendim. Amca bundan 15 yıl önce, 35 yaşındaki tek evladı oğlunu vatana şehit vermişti. Şimdi bu kırsalda bunca işle evlatsız, sağ elinden yoksun ama asırlık bir ağaç gibi dikiliyor.

Emre Güney

Akkoç Köyü
Bayatbademler Yürüyüşü





Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa

0 yorum: