Blogumdaki kaynak belirtilmemiş tüm yazılar Emre Güney'e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Güçlü bilgisayarın mı var? Dururken kripto para kazansın. Hemen bir madencilik hesabı aç!

Yok birbirimizden farkımız - Kucaklaşalım

By | Leave a Comment

Kucaklaşıp birlikte çalışalım


Hepimizde ayrı ayrı etiketler, maskeler, ünvanlar, ait olunan grup ve topluluklar... Şekil şekil amaçlar ve yaşam stilleri. Ama bakıyorum hiçbir şey değişik değil. Herkes aynı şoktan hayatı yaşıyor. Hepsi farklı olduğunu iddia ediyor ama hiçbir yaşamın yok birbirinden farkı. 

ver elini barışalım
Seni tanıyorum. Ben de onlardan biriyim. Barışalım
Hepimiz geçinmenin, daha iyi durumda olanlarsa daha konforlu yaşamın derdindeyiz. Herkes aldığı maaşı bankaya, giderlerine gömüyor. Parasını yine bankalardan çekiyor. Biraz daha iyiler yatırım yapmak ya da mal edinmek derdindeyse, bu defa yine bankalardan kredi talep ediyor ve gelecek yıllarını sağ salim bunu tamamlamaya adıyor. Neyin karşılığında? Ömründen ömür yiyen günler, aylar ve yıllar birbirini kovalıyor. Bu defa stres, zorlaşan yaşam şartları ve azalan sosyal ve kültürel aktiviteler. Monotonluk, bezginlik ve rutin bizi için için kemirip mutsuzlaştırıyor. Coşku ve neşemizi söndürüp hayatı çekilmez bir çileye dönüştürüyor. Yalan mı? Spiritüeli de aynı, imamı da, ateisti de, budisti de, agnostiği de. Eğer şehirli bir yaşam kahramanıysanız değişen bir şey yok! Kendinizi hangi grup ya da fikre yakın bulursanız bulun bu şokun içindesiniz ve bunu iliklerinize kadar tadıyorsunuz.

İnsanla hayvan arasında seçim

Sonra yaşam stili olarak ayrı yollar seçen ve bu yollardan gidenler var. Yeşilaycı, et yiyen, vejetaryen, daha da iyisi vegan, hayvan seven, hayvan sevmeyen, hatta kürk giyen... Ben vejetaryen olduğu için daha çok seven, daha sağlıklı olan, daha güzel tuvalete çıkan ya da bu yüzden cildi daha gergin olan birini görmedim. Hayvan ürünlerinden kaçınanların daha meleksi olduklarını görmediğim gibi et yiyenlerin de bir vegandan daha şeytani olmadıklarını onlarca kez gözlemledim. Daha doğrusu bunların genellenip bir zümreleşme ya da etiket malzemesi yapılmasını anlamıyorum. Bununla birlikte et yenen bir masada sessiz sedasız vejeteryan geleneğine göre beslenen ve sofrayı paylaştığı et yiyici dostlarını en az hayvanlar kadar çok seven dostlarım da var. 

Hayvanlara karşı aşırı duyarlı kitlenin çok büyük bir kısmı psikoloji bilmiyor ve enerjilerin nasıl işlediği konusunda endişe verici derecede bilgisizler. Önemli kısmının sosyal medya profilleri sakıncalı ve mezbahada çalışan bir kasaptan daha çok miktarda vahşet içeriyor. Amerika'nın dünyaya dayattığı politika gibi, barışı savaşla getiremezsiniz. Önce kendinizi, sonra insanı, sonra hayvanları seveceksiniz. Bu kadar ileri gidip insanlara küsen, öfke ve nefretle böğüren ve kendini hayvanlara adayanlar var. Hayvanların da en az insanlar kadar sevgi, değer ve saygı görebilecekleri bir dünya için yine kendi ırkınız olan insanlara ihtiyacınız var. Sonuçta bu işi onlarla çözeceksiniz. Hayvanları sevebilir, hayvanlar tarafından koşulsuzca ve beklentisizce sevilebilirsiniz. Ancak sevgiyi ve sorumluluğu öğrenmek dışında salt hayvanlarla gelişemezsiniz. Salt hayvanlarla insan ilişkileri üzerinde çalışamaz, karmalarınızı çözemez, tekamül edemezsiniz. Bu takıntılı, obsesif bir fanatizmdir.

Spiritüeller, şifacılar ve yaşam koçları

Nice yaşam koçları, NLP'ciler, EFT'ciler, Reiki'ciler, Access Bars'cılar ve diğer şifacılar... Ben hiçbir tanesinin bu yöntemlerle yeryüzündeki meleklere dönüştüğünü, aile, akraba ve iş çevrelerinde herkesçe sevilen filinta gibi birer kahraman olduklarını görmedim. Hepsi seninle, benimle aynı mevzuları kafalarına takmaya devam ediyor. Emin ol onlar da evlenip boşanıyor, onlar da dedikodu yapıyor, acı tatlı yalanlar söylüyor ve bir şeylere delice sinirlenebiliyorlar. 

Şu insan denen bilinçli varlık... Bir bakıyorsun yeryüzündeki melek oluveriyor, bir bakıyorsun şeytana taş çıkartan kıvrak bir kötülükle seni ortada bırakıveriyor. Ya da iyi görünüp yıllarca sana usul usul pusu kuran, hazırlık yapıp o ideal anı bekleyenler var. Bir et yığını gibi içi boş olanlar da var. Hesapta çeşit çeşit güzelliklerle dolu yollardan yürüyor, arkamızda bıraktığımız insanlara da güller döküp, güzel kokular saçıyoruz. Yani dışarı gösterdiğimiz -gerçekten ırak- resim bu.

Sevgilisiyle kavga edip meditasyona oturuyor

Oldu mu bu şimdi? Evinde huzur yok; Sabah kahvesinde dedikodunun beline vurmuşsun, iş yerinde iftiranı atmışsın, akşam korkuyla yönetmek için çocuğuna yalan söylemiş onu incitmişsin, babana gıcık oluyor, dayını bir kaşık suda boğmak istiyorsun... Üstüne karı-kocana kapıyı çarpıp dünyayı güzelleştireceğin meditasyona öyle oturuyorsun. Oldu mu?

Tamam... Seni tanıyorum. Ben de bunlardan biriyim. Ver elini birlikte çalışalım.

Bu yazıda hepimiz varız. Kendim burada eleştirdiğim en az üç gruba birden dahilim ve amacım herhangi bir tanesini dışlamadan hepimizin düştüğü önemli bir yanılsamaya dikkati çekmek ve gördüğüm arızalara dair bir özeleştiri yapmak. 

Farklı olmak ya da olduğumuzu sanmak hoşumuza mı gidiyor? Bir etiket ya da gruba aidiyet hissi mi arıyoruz? Bu bir güven duygusu ve güç gösterisi mi? Bir ambalaj giymek zorunda mıyız? Ne farkı yahu?! Bu topraklarda bir ateist bile camide yıkanıp dualarla gömülmüyor mu?


Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa

0 yorum: