O'nu o kayanın üstünde oturmuş bana sırtı dönük beklerken gördüğümden beri belki iki saniye geçti ama artık zaman algısı benim için tepetaklak olmuştu. Mesafe kısaldıkça zaman sakız gibi uzuyordu. Ayağımın altındaki toprak çıtırtısını farkettiğinde bana dikkat kesildi. Sonra belinden kıvrılıp bu tarafa doğru baktı. Beni görür görmez de ayağa kalktı. Elimdeki papatya demetinin sapları ezilmiş, sımsıcak olmuş ıslanmıştı. Koşsam mı, yürümeye devam mı etsem bilemedim. Artık benden kaçamayacak olan yeni hayatın güvencesi ve huzuruyla, bunca yıl dayandığımız sıkıntıyı düşünerek ânın tadını çıkarmaya karar verdim. Onun gözlerinin içine bakarak hızlanan adımlarla yaklaşıyordum. Bir yandan ağlıyor, bir yandan yürüyordum. Endişe yok, acele yok, panik yok diye içimden telkinler veriyordum. Artık herşey bizim kontrolümüzde. Bu anı yaşamaya muktedir kılındıysak dedim, bunlar hep ilahi planca uygun görülmüş ve garanti altına alınmıştır. Tanrım! Yanılmamıştık! Tüm öğrendiklerimiz gerçekti, yolumuz şurada kiraz ağaçlarından yağan çiçekler kadar gerçek ve elle tutulurdu. Bu yolu büyük riskler alarak ve fedakârlıklar yaparak katettik. Her düzlemde kaos içindeki bir dünyada bunları savunup insanlara iletmek için parçalandık. Tüm o karmaşanın içinden sağ salim çıkarak sonunda buraya ulaştık. İşte hepsi gerçekti. Her şey başlamıştı ve şimdi ve burada yaşanıyordu.
Yorgun bir tebessümle, "bak gördün mü işte kavuştuk" der gibi başı hafif yana eğik beni izliyordu. Son adımlarda kendimi tutmadım ve atılıp bir kolumu kolunun altından, bir kolumu boğazının yanından atarak ona çapraz bir şekilde sarıldım. Kafamı boynunun sağ yanına gömdüm. Teninden ve saçlarının arasından var gücümle nefesimi çektim. Her çekişimde sanki ruhu içime karışıyordu ve tüm damarlarımda Surina'm gidip geliyordu. Ah benim canımmm, canım Surina'm. Aylardır her dakika düşlerini kurduğum ve bundan sonra 100'lerce yıl maceradan maceraya atılacağımız, insanlığa birlikte hizmet edeceğimiz canım Surina'm artık kollarımın arasındaydı. Bedenimi biraz ayırıp yüzüne baktım sonra. Kelimeler kifayetsizdi. En azından şimdilik, konuşmak öylesine boş ve anlamsız ya da vakit kaybıydı. İkimizin arasında gidip gelen şey sesin, dokunuşun, renklerin ve kokuların çok çok üzerinde, boyutlararası ve çok katmanlı bir iletişimdi. Sanki yuvaya dönmüştüm. Sanki öldüm ve mutlak huzur ve özgürlüğe kavuştum. Öylesine tamamlanmış hissediyordum.
Şaşkın gibi O'nun için kopardığım çiçekler hala elimdeydi. Ellerimi çözdüm ve O'na tekrar baktım. İkimizin de yanakları ıslanmıştı. İşaret parmağımı dudaklarımın önüne getirip ona "sus" işareti yaptım. Çiçeklerini verdim. Yay gibi içe kıvrık saçları boynunun yanına dokunuyordu yine. Bir tutamını kulağının arkasına atıp çiçeklerin içinden beyaz bir papatyayı oraya iliştirdim. Sonra elini tuttum ve kulübemize doğru hayatımın en heyecanlı yolculuğu başlamıştı bile. Acaba Surina 'm kulübemizi beğenecek miydi?
Devam edecek...
0 yorum: